KADERİN BİR TERCÜMESİ: ŞAH-MAT

Sarajevo’da güneşli bir günde adımlarınız Başçarşı’ya doğru yöneldiği zaman kendinizi Sebil’in yanıbaşında bulursunuz birden. Kalabalığın içine doğru ilerlerken usulca Gazi Hüsrev Bey Camii’nin yanına sokulursunuz ve belki de avluda bir soluklanma ihtiyacı hissedersiniz. Yolunuza Sarajevo Katedraline doğru devam ettiğinizde ise kültür şoku yaşamamanız için adeta sizi önceden uyaran ‘kültürlerin buluşma noktasını’ aşarken Ferhadiye Yazarlar Parkı solunuzda beliriverir. Caddenin kalabalığından bağımsız olarak hararetli bir topluluğun, taşların etrafında çoğu zaman bağarıştığını, çoğu zaman da hamleleri için sessizliğe büründüğünü fark edersiniz. Ancak kısaca göz attıktan sonra akıp giden zaman gibi adımlarınıza karşı koyamayarak sokakları arşınlamaya devam edersiniz. Merakliya(Rahatlama) kahvesi öncesi ufak bir atıştırmalık için gördüğünüz ilk pekaradan bir Kifla almak midenizin gurultusunu bastırmak için hiç de fena sayılmaz. Kahve için Morića Han’a doğru niyetlendiğinizde farklı bir mücadele içerisinde olan gurubun yer aldığı Ferhadiye Yazarlar Parkı’ndaki kıyasıya satranç mücadelesi yine dikkatinizi celbeder. Üstelik aradan belki de uzunca bir zaman geçmesine rağmen parktaki kalabalığın azalmasını beklerken arttığını görmek sizi oldukça meraklandırır ve artık oradan uzaklaşsanız bile kalabalığın durumu aklınızdan çıkmaz. Morića’da merakliya kahvenizle rahatladıktan sonra nefeslenmek için belki Bistrik’teki At Meydanı’na doğru yönelmek istersiniz ancak filvâki aklınıza takılan parktaki kalabalık sizin nefeslenme planınıza set çeker. Tekrardan ama bu sefer bilinçli bir şekilde Ferhadiye Yazarlar Parkı’na doğu adımlarınızı sıklaştırdığınızda daha da artan kalabalık sizi içine çeker. Belki de dünyanın hiçbir ülkesinde böylesine yoğun ilgi gören açık hava satranç mücadelelerine rastgelmemişsinizdir. Öyleyse gelin hep birlikte bu derin tutkunun kökenlerine inip bir tahlil gerçekleştirelim sizlerle.

Evrenin değişmez kuralı olan ‘her şeyin zıtlığı ile kâim olduğu’ ilkesi bir tutkunun altında çoğu zaman derin hüzünlerin, acıların, güçlüklerin var olduğunu açığa çıkarmaktadır. Tüm dünyayı etkisi altına alan ve milyonları arkasından sürükleyen futbol tutkusunun aslında İngiltere’de işçi sınıfının sömürülen ve kendilerine yabancılaştırılan ruhlarının sancısını unutturmak için meydana getirildiği ve günümüzde de küresel sistemde farklı coğrafyalarda Darwinistçi doğal seleksiyon hareketlerinin neticesinde bir medenileştirme çabası içerisinde  katlanılmaz acılara yol açan ve tüm dünyanın bu fotoğrafa karşı üç maymunu oynamasını isteyen ülkelerin futbolu en önemli araçlardan biri olarak görmesi şüphesiz bu tutkunun altında derin acıların barınmasına yol açıyor. Peki Bosna’da saatlerce hararetle oynanıp turnuvalar düzenlenen, sık sık oynanmaktan yerdeki satranç tahtası boyalarının silinmesine rağmen boyanmasına fırsat vermeyen bu satranç tutkusunun altında nasıl bir derinlik yatmakta? Bosna coğrafyasında her harikûladeliğin bir karşılığı gibi acının hiç eksik olmaması, özellikle 1992 sonrası ülkenin adeta trajedinin merkezi haline gelmesi, farklı tutkuların peydâ olması kaçınılmaz bir duruma yol açmıştır. Boşnakların hararetle satranç taşlarına sarılması ise 1992-1995 Bosna Savaşı sonrası ortaya çıkmış durumda. Bir satranç mücadelesini yakından izlediğinizde ve yapılan hamlelere tanık olduğunuzda aslında Boşnakların içlerindeki çığlıkların bir ‘dışa vurumu’ olduğunu sezmeye başlarsınız. Ancak bunun için önce hamlelere konu olan taşların analizini yapmamız gerekecek.

ŞAH

Oyunun en önemli taşı konumunda olan Şah, Josip Broz Tito’yu temsil ediyor. Şah’ın devrilmesi ile oyunun bitmesi aslında Tito’nun ölümü ile Yugoslavya’nın dağılmasını ve artık herkesin yüzlerindeki maskeyi atıp ‘oyunun bittiğini’ ilan etmesini ifade ediyor.

VEZİR

Vezir hamlelerini şahın yıkılmasını ve oyunun bitmesini önleyici olarak gerçekleştirir. Dolayısıyla vezir, Alija Izetbegović’i temsil etmekte. Burada dikkat edilmesi gereken husus Alija’nın Tito’yu korumadığı, ülkenin dağılmasını önlemeye çalışmasıdır. Nitekim ülkemizde hakim olan bilgi kirliliğinin aksine Alija ve arkadaşlarının girişimi ile kurulan SDA, (Demokratik Eylem Partisi) kuruluş manifestosunda Yugoslavya’nın dağılmasını önlemek ve daha demokratik, insan haklarının gözetildiği bir Yugoslavya istediklerine yer verir.

KALE

Oyunda yer alan iki kaleden birisi başkent Sarajevo diğeri ise Bosna’nın Çanakkalesi konumunda olan ve Bosna Savaşı’nın kazanılmasında dönüm noktası olacak kahramanlıklara imza atan Gorajde şehridir. Özellikle Boşnaklar için Çanakkale’ye atıfta bulunularak oluşan ‘GORAJDE GEÇİLMEZ!’ lafzı şehrin önemini ortaya koymaktadır. Gorajde savaş döneminde Sancak Bölgesine bir köprü görevi görmekte, tampon bölgelere destek sağlanmasında büyük bir rol oynamaktaydı. Üstelik harita üzerinde de incelendiğinde Gorajde’den hemen sonra Sarajevo’nun yer alması Gorajdenin düşmesi ile Sarajevo kuşatmasının da başarıya ulaşacağını göstermekteydi. Nitekim 40.000 Çetnik, dönemin son teknolojisi ile ‘3 günde alırız’ dediği Gorajde’yi ele geçiremedi ve Sarajevo’daki kuşatmanın başarısız olması böylece sağlanmış oldu.

FİL

Oyundaki iki fil Ratko Mladić ve Radovan Karadžić’i temsil etmekte. Filler kural gereği aynı hedefe doğru ilerler fakat ikisi de satranç tahtasında farklı renkler üzerinde yer aldığı için aynı hedef doğrultusunda asla yolları kesişmez. Bu doğrultuda Alija’nın da Tarihe Tanıklığım kitabında belirttiği üzere Mladić ve Karadžić’in savaş dönemi boyunca fikir ayrılıkları yaşadığı ve savaşın Çetniklerin istediği doğrultuda bitmemesinde ikisinin de birbirini suçladığı ve asla affetmediği biliniyor. Dolayısıyla aynı hedefe giden ama farklı yolları tercih eden iki taş soykırımın iki önemli sorumlusunu ifade ediyor.

AT

Oyundaki iki at hamleleri gereği önlerindeki taşların üzerinden atlayıp ilerleyebilen tek çift taş. Bu durum ise katliama, soykırıma gözlerini yuman dünya ülkelerini, Birleşmiş Milletleri ve Avrupa Birliğini temsil ediyor. Genel geçer bilgilerde Birleşmiş Milletlerin, Avrupa ülkelerinin Bosna’da savaşı bitirdiği yer alır ve bu bir kabul haline dönüşmüştür. Ancak bilinenin aksine kuşatma altında kıtlık, açıklık sorunu yaşayan Sarajevo’ya havadan uçaklarla İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma, köpeklerin bile kokusundan uzaklaştığı yemek konserveleri atan Birleşmiş Milletler; ‘Bu savaş barbarların kendilerini yemesi’ etiketi ile savaşı önemsemediğini ifade eden Avrupa Birliği’nin kurucu ülkesinin Cumhurbaşkanı François Mitterrand; ‘Bosna bizim meselemiz olamaz!’ diye takdirlerini Bosna-Hersek hükümetine ileten George H. W. Bush gerçekleri tüm dünyanın yüzüne vurmuştur.

PİYON

Satrancı hiç bilmeyenlerin bile aşina olduğu üzere oyunun en önemsiz ve hamleler için alan açmak adına feda edilmekte hiçbir beis görülmeyen taşları piyondur. Piyonlar, Boşnakları temsil etmektedir ve hiç şüphesiz Boşnaklar için tüm acıların, zorlukların dışa vurumu ‘piyonlar’ üzerinden gerçekleşir. Çetin bir mücadeleye sahne olan satranç mücadelesini incelediğinizde Boşnakların oyunun diğer önemli taşlarının aksine en önemsiz gözüken piyonlar ile gerçekleştirdiği hamleler aracılığıyla oyunu kazanmaya çalıştığını görürsünüz. Trajedinin ve çaresizliğin 20.y.y’nin sonunda modernitenin medeniyetinin inşa ettiği özgür dünyada en acısına dûçar olmuş Boşnaklar, diğer tüm önemli taşlar olmadan oyunun nasıl kazanılacağını göstermek için böylesine hararetli ve yoğun tartışmalar içine girip mücadelelerini sürdürmekte.

Dikkatinizi celbeden başka önemli sembol ve seremoniler de söz konusudur. Satrancın Boşnaklar arasında açık havada ve özellikle Ferhadiye Yazarlar Parkı’nda oynanması başka bir derinliğe haizdir. Bu insanlar; yaşamalarına, ölmelerine, acılarına masa başında birkaç kişinin karar vermesine karşılık satrancı masa başında oynamamayı tercih etmekteler. Yazımızın başında belirttiğimiz üzere böylesine hararetli bir mücadele içinde olmalarına karşın bir sükûnet içerisinde rakibin hamlesinin süre sınırı olmadan beklenmesi izleyenlerin garibine gitmekte elbette. Mücadelenin baş aktörleri, savaş zamanı kaybolup giden gençlik ve zamana ithafen hamle süresi için sınırı ortadan kaldırmış ve rakibin hamlesini ‘kaybolup giden zamanlara’ saygıdan sükût içinde beklemekte. Oyunun hararetinin ise henüz oyunun başında ortaya çıkması taşların seçiminden itibaren başlıyor açıkçası. Zîrâ kimse kötülüğün ve acının temsili olan siyah taşı almak istemediği için tatlı sert atışmalar henüz oyunun başında kendini gösteriyor ve oyunun geri kalanı için izleyenlere fikir veriyor.

Bir toplumun duygularının dışa vurumu kimi zaman çeşitli ve debdebeli olurken kimi zaman da sessiz çığlıkların gündelik hayattaki davranışlarımız içine sinmesi ile yankı bulması Bosna’da en güzel şekilde tezâhür etmekte. Onlar için ‘bu oyun’ her zaman devam edecek. Önemli olan ise ‘piyonların’ her şeye hazırlıklı olması.

Yazı dizisinin hazırlanmasında, özellikle satranç taşlarının analizinde yardımcı olan Yüksek Mühendis Muhammed Furkan Yurdusev’e teşekkür ederim.

Yorum bırakın